Türkiye Kooperatif Devrimini Gerçekleştirmeli
- Nilay Ateşoğulları
- 1 May
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 2 May
1 Mayıs, dünyada işçilerin ve emekçilerin hak arayışının simgesi; dayanışmanın, eşitliğin ve adaletin günü. Bugün, sadece geçmiş mücadeleleri anmak değil, aynı zamanda geleceğe bakmak ve emeğin hak ettiği güce nasıl ulaşacağını tartışmak için de bir fırsattır.
Emekçilerin haklarını tam anlamıyla alabilmeleri, sadece bireysel sözleşmelerle, sendikal mücadelelerle değil, aynı zamanda üretimin ve kazancın paylaşımında söz sahibi oldukları modellerle mümkündür. İşte bu noktada, kooperatifçilik en güçlü araçlardan biridir.
Kooperatifçilik, işçilerin ve emekçilerin kendi emeklerinin karşılığını adil biçimde alabilecekleri, aracıların ve sömürü mekanizmalarının dışına çıkabilecekleri bir sistemdir. Kooperatif demek, "birlikte üretmek, birlikte yönetmek, birlikte bölüşmek" demektir. Bir işçinin, çiftçinin, zanaatkârın ya da hizmet emekçisinin kendi kaderini başkalarının insafına bırakmadan belirlemesi demektir.
Fransa’da öğrenciliğim sırasında hesap açtığım bankanın, yani Crédit Agricole'ün aslında bir kooperatif bankası olduğunu fark ettiğimde, Avrupa’da kooperatifçiliğin hayatın her alanına nasıl yayıldığını daha iyi kavradım. İsviçre’de yaşadığım dönemde, her gün alışveriş yaptığım Migros mağazalarının da bir kooperatif zinciri olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Çünkü bizim ülkemizde Migros, sermayenin simgesi, bankacılık ise büyük holdinglerin alanıydı. O an kendime sordum: Neden bizde emeğin ve halkın gücü sermayeye karşı değil, onunla birlikte yükselmiyor? Araştırdıkça gördüm ki aslında cevabı bizde var: Anadolu'nun imece kültüründe, Atatürk’ün devletçilik ilkesinde. Atatürk'ün devletçiliği, bugünün yanlış anlamalarının aksine, halkın ekonomik hayatta ortaklaşa üretim yapabilmesi, küçük üreticinin, köylünün, işçinin güçlenmesi için kamunun desteğini savunuyordu. Yani imece ruhu, kooperatifle büyür, devlet eliyle güçlenir. Tıpkı Fransa’nın Crédit Agricole’ü, İsviçre’nin Migros’u gibi, Türkiye’nin de kendi kooperatif devrimini yapma zamanı geldi.
Ben de iş hayatına özel sermaye girişimiyle başlayıp ticareti, sanayiyi ve ihracatı doğrudan deneyimlemiş bir girişimci olarak, yıllar içinde şunu açıkça gördüm: İşçi ve emekçinin emeğinin gerçek karşılığı, en sağlam şekilde kooperatifleşme yoluyla alınır. Çünkü kooperatifçilik, sadece kazancı değil, karar gücünü de tabana yayar. Üretenin, çalışanının söz hakkını güçlendirir, emeğin değerini piyasa şartlarına karşı korur.
Bu gerçeği artık dünya da kabul ediyor: Birleşmiş Milletler, 2025 yılını "Dünya Kooperatifçilik Yılı" ilan etti. Bu karar, kooperatifçiliğin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal kalkınmanın anahtarı olduğunu bir kez daha teyit ediyor. Ülkemizde henüz hak ettiği değeri görmese de, dünyada milyonlarca insan, kooperatifler sayesinde daha iyi çalışma koşullarına, daha yüksek gelire ve daha güçlü toplumsal dayanışmalara ulaşıyor. Avrupa’da, Latin Amerika’da, Afrika’da kooperatifçilik, emeğin hakkını alma mücadelesinin temel taşlarından biri haline geldi. Türkiye’de de kadın kooperatiflerinden tarım kooperatiflerine, esnaf dayanışmalarından gençlik inisiyatiflerine kadar genişleyen bu model, emekçilerin önünde yeni bir ufuk açıyor.
Bu noktada artık Türkiye'de kooperatifçiliğin devlet politikalarında önceliklendirilmesi gerekmektedir. Kooperatifleşme, sadece bireysel girişimciliğe bırakılmamalı; kamu politikalarıyla desteklenmeli, finansman imkanlarıyla güçlendirilmeli ve eğitimle yaygınlaştırılmalıdır. Devlet, emeği güçlendirmek istiyorsa, kooperatifleri stratejik kalkınma aracı olarak görmelidir.
1 Mayıs'ı gerçek anlamıyla yaşamak, emeğin kooperatifler yoluyla güçlenmesini savunmaktır. Çünkü kooperatif, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal adaleti de inşa eder. İşçiyi tüketici karşısında, üreticiyi piyasa tekelleri karşısında korur; kârı değil insanı merkeze alır.
Bugün emeğin sesi, sokaklarda olduğu kadar, kooperatif çatısı altında da yükselebilir. Emekçilerin kendi iş yerlerini, tarlalarını, atölyelerini kooperatifleştirerek, zincir marketlere, taşeron sistemlere, tekelleşmeye karşı ortak üretim ve satış yaparak haklarını güçlendirebilirler.
Bu 1 Mayıs’ta gelin, "Hak verilmez, alınır" diyen emek mücadelesine bir de şunu ekleyelim:"Hak, kooperatiflerle büyütülür!"
Emeğin kazandığı, dayanışmanın büyüdüğü nice 1 Mayıs’lara!

Comments