Gidenin Değil, Kalanın Hikayesi Oldu Bu Toprakların Kaderini Belirleyen
- Nilay Ateşoğulları
- 23 saat önce
- 1 dakikada okunur
Dün yazdığım bir yazının ardından, değerli bir büyüğüm şöyle bir yorum yaptı:
“Ya gidenler bilim insanı olup dünyayı aydınlatırsa?”
Bu yorum, belki biraz haklılık taşıyor, belki de iyi niyetli bir bakış açısını yansıtıyor.
Ama ben bu yaklaşımı eksik buldum. Çünkü şöyle bir gerçek var:
‘Evin yanarken dünyayı aydınlatamazsın. Önce o yangını söndürmen gerekir.’
Suriye’de iç savaş başlayınca Türkiye’ye sığınanlara birçok insan tepki gösterdi.
“İnsan ülkesini bırakıp kaçar mı?” diye sorgulayan çok oldu.
“Biz olsak, asla terk etmezdik; kanımızın son damlasına kadar mücadele ederdik,” diyenler vardı.
Oysa yukarıdan bombaların yağdığı bir şehirde, silahsız ve savunmasız kalan bir halkın ne kadar çaresiz olduğunu bugün Filistin’de açıkça görüyoruz.
Bugün Türkiye’de gemi sadece su almıyor, yangın da başladı…
Kalanlar, alevlerin içinde ‘umudu’ kurtarmaya, suyun altından ‘geleceği’ çıkarmaya çalışıyor.
Kimi bir okulda öğrencisinin gözlerine umut aşılıyor, kimi bir köyde üretmeye devam ediyor.
Kimi siyasette, kimi sokakta, kimi sadece yaşamaya çalışarak direniyor.
Kimi hiçbir yere gitmeden, gitmeyi hiç düşünmeden, kalmayı bir sorumluluk olarak görüyor.
Bu kolay değil.
Ama bu onurlu bir direniş..
Unutmayalım ki;
Yarınlar için mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları da,
Osmanlının son padişahı Sultan Vahdettin gibi İtalya’ya gidip San Remo’da deniz kenarında çatışmasız ama vatana hasret, sessiz bir hayat sürmeyi seçebilirlerdi..
Onlar kaldılar.
Küller içinden bir ülke kurdular.
Gidenin değil, kalanın hikayesi oldu bu toprakların kaderini belirleyen.
Bugün kalmayı seçen herkes, bu ülkenin yarınlarına inanan birer cumhuriyet nöbetçisidir.
Ben o kalanlara sarılıyorum.
Birlikte umudu da, gelişimi de büyüteceğiz.
Çünkü biz hala buradayız.
Çünkü bu topraklar bizim.

Comments